Sağlık Köşesi

B12 VİTAMİNİ

B12 VİTAMİNİ


B12 vitamini, mideden salgılanan bir madde olan “intrensek faktör” sayesinde ince bağırsaklardan emilir; midesinin önemli bir bölümü ameliyatla çıkarılmış olan insanlarda bu faktör yeterince yapılamadığından, B12 vitamini içeren gıdalardan bolca yense dahi, yeterince emilemeyeceği için, eksiklik durumu ortaya çıkar.

 

Yaş ilerledikçe intrensek faktör yapımı giderek azaldığından yaş ilerledikçe B12 vitamini eksikliği daha fazla oranda görülebilmektedir. Araştırmalar 65 yaşın üstündeki kişilerin yaklaşık % 40'ında B12 vitamini eksikliği olduğunu göstermektedir. Aslında vücutta depolanabilen bir vitamin olduğundan, gıdalarla yeterince alınamasa dahi, eksiklik belirtilerinin ortaya çıkması için en az birkaç yıl geçmesi gerektiği kabul edilmektedir. 

B12 vitamini vücuttaki tüm hücreler için gereklidir. Hücrenin çoğalması ve kendini yenilemesinde önemli rol oynar. Özellikle kırmızı kan hücrelerinin (eritrositler) yapımında ve sinir sisteminin sağlıklı bir şekilde idamesinin sağlanmasında görevlidir. Bilhassa hücrelerin hızla bölünmeye uğradığı dokularda, örneğin kemik iliği dokusunda büyük önem taşır; eksikliği halinde Pernisiyöz Anemi adını verdiğimiz bir kansızlık durumu ortaya çıkar. 

B12 vitamini eksikliği; halsizlik, çabuk yorulma ve solukluk gibi yakınmaların yanı sıra dilde ağrı, yara veya acıma, mens bozuklukları, infeksiyonlara karşı dirençte azalma, uyuşukluk, unutkanlık, kulak çınlaması, iştahsızlık, sabahları yataktan yorgun kalkma, denge bozukluğu, el ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma gibi yakınmalara neden olabilir. Buna benzer bozukluklar folik asid eksikliğinde de görülebilir.

B12 vitamini sinir hücrelerinin myelin kılıfı denilen tabakasını korur. Uzun süreli B12 vit. eksikliğin de, sinirlerin harabiyetine bağlı olarak geriye döndürülemeyen nörolojik hasarlar meydana gelebilir; bunamaya veya Alzheimer Hastalığı’na çok benzeyen nörolojik belirtiler ortaya çıkar.
Sinir sistemini desteklemesi nedeniyle unutkanlık problemlerine iyi gelebilen bu vitamin, aşırı yüksek dozlarda alınsa dahi zehirlenme belirtileri veya herhangi bir yan etki yapmaz. B12 vitamini ihtiyacı özellikle gebelik döneminde artar, folik asit ile birlikte doğumsal kusurları önlemekte önemli rol oynar. Ayrıca alkol ve ilaç bağımlısı olanlarda ve uzun süreli olarak bazı mide ilaçlarını kullanan insanlarda tedaviye destek olarak kullanılabilir. Uzun süreli kulak çınlaması ve işitme kaybı olanlarda B12 seviyesine bakılması tavsiye edilmektedir. Çölyak veya Krohn hastalığı olanlarda, mide küçültme ameliyatı geçirenlerde, metformin kullanan şeker hastalarında zaman zaman B12 düzeyine bakılmalıdır.

Karaciğer, dalak, süt, yumurta akı, peynir, balık (bilhassa uskumru ve sardalye), fındık, et ve karideste bolca bulunur. Yoğurdun mayalanması ve sütün pişirilmesi sırasında B12 vitaminini önemli bir kısmı yok olmaktadır. Sebze ve meyveler B12 vitamininden çok fakirdir. Bu itibarla hayvansal ürünlerin hiçbirini yemeyen vejeteryanların, mutlaka ayrıca B12 vitamini alması gerekir. 

FOLİK ASİD
    B grubu vitaminlerin yeni yıldızı folik asid besinlerle alınması zorunlu bir madde olup ince bağırsaktan emilmektedir. B12 ve B6 vitaminleri ile birlikte çalışarak vücut hücrelerinin yapımı ve sağlığını sürdürmede hayati görevler üstlenir. Örneğin eritrositlerin (alyuvarların) yapımında görevli olup eksikliği halinde görülen hastalıklardan biri bir kansızlık türü olan megaloblastik anemi’dir. Bu tür anemide alyuvarlarımız oldukça büyük olup oksijen taşıma kapasiteleri de azaldığı için kansızlığın tipik yakınmaları olan halsizlik, çabuk yorulma, çarpıntı gibi belirtiler ortaya çıkar. Folik Asit eksikliğinin diğer belirtileri arasında iştahsızlık ve kilo kaybı, baş dönmesi, dilde acıma-şişme-kızarma gibi belirtiler, yutkunmada ağrı, yemeklerden sonra isal gibi belirtiler sayılabilir. Erken dönemde fazla belirti ve yakınma olmaz, belirtilerden çok kan testi sonuçları tanı koymada önemlidir.

Alkoliklerde ve hamile kadınlarda folik asid ihtiyacı çok daha fazladır (Alkol, folatın emilimini engellemektedir). Araştırmalar hamilelikte yeterli miktarda folik asit alındığı taktirde, yeni doğanda görülebilecek çeşitli anormalliklerin (başta beyin ve omurilik hastalıkları olmak üzere) görülme olasılığını anlamlı ölçüde azaldığını göstermektedir. Bu itibarla, hamile kalma olasılığı bulunan kadınlar, hamile kalmadan en az 1 ay önce folik asit kullanmaya başlamalı ve hamilelik boyunca ve en az 3 ay sonrasına kadar kullanmaya devam etmelidir. Aslında kadınların her gün folik aside ihtiyacı vardır zira) Gebeliklerin hepsi planlanmış gebelik olmamaktadır  b)Vücudun her gün yaptığı yeni hücreler için zaten folik asid gereklidir(saç, deri, tırnak vb). Ana rahmindeki çoğu doğumsal anormalliğin gebeliğin ilk birkaç haftasında oluştuğunu ve gebe kalan kadınların çoğunun gebe kaldığını ancak birkaç hafta içinde fark edebildiğini düşünürsek, folik asid alımı için geç kalınmış olabileceğini unutmamalıyız.

Folat bu vitaminin gıdalarda bulunan doğal şeklidir, folik asid ise ilaçlarda bulunan sentetik şeklidir. Folik asid, B12 ve B6 vitamini eksikliğinde kanda ‘homosistein’  denilen bir madde artmaktadır. ‘Yeni kolesterol’ olarak da tanımlanan ve kolesterol kadar ciddi bir damar düşmanı olabileceği düşünülen bu maddenin vücutta zararsız amino asitlere çevrilmesi için başlıca 3 tür B vitaminine ihtiyaç vardır. Önem sırasına göre bunlar ; folat, B-12 ve B-6’dır. Folik asit, görevini etkin olarak gerçekleştirmek için B12 ve B6 vitaminlerine de katalizör olarak ihtiyaç duyduğundan, bu 3 vitaminin de eksiksiz olarak alınması şarttır.

Hernekadar Amerikan Kalp Cemiyeti henüz delilleri yeterli görmemiş ve homosistein yüksekliğini kalp-damar hastalıkları için yüksek risk faktörü olarak adlandırmamışsa da, kandaki homosistein seviyeleri yüksek olan kişilerde kalp hastalığı gelişme olasılığının daha fazla olduğu pek çok çalışmada gösterilmiştir. Kandaki homosistein maddesinin metionin’e dönüştürülmesinde B12 vitamini de rol aldığından B12 vitamininin eksikliğinde homosistein seviyeleri artmaktadır. Homosisteinin yüksek kan seviyelerinin hem damarların daralması ve sertleşmesine yol açtığı, hem de kanın pıhtılaşmasına meyil yarattığı düşünülmektedir. Gerçi henüz homosistein seviyesini düşürmenin kalp-damar hastalıkları ve inme açısından yararlı olup olmadığı tam olarak saptanamamış olsa da, yüksek risk altındaki hastaların bu vitaminleri almaları araştırmacılar tarafından önerilmektedir. Kalp krizi geçirenlerin %20-40’ında homosistein seviyesi yüksektir. Folik asit ancak, yeterli düzeyde B12 ve B6 vitamini olduğu zaman, homosistein seviyesini düşürebilmektedir. Bu yüzden, bu üç vitamini birlikte almak en mantıklı olandır. 

Bazı araştırmacılar, kalp krizi veya inme riskini göstermede yüksek homosistein seviyelerinin kolesterol değerlerine göre daha iyi bir gösterge olabileceğini düşünmektedir. Zira koroner damar hastalıklı çok sayıda hastada kolesterol seviyeleri yüksek değilken homosistein seviyeleri yüksek bulunmuştur. Henüz kesin kabul edilmemekle birlikte,  aşağıdaki durumlarda da folik asid verilmesinin yararlı olabileceği düşünülmektedir; vitiligo, maküla dejenerasyonuna bağlı görme kaybı oluşma riskinin azaltılması, huzursuz bacak sendromu, ciddi böbrek hastalıklarındaki yüksek homosistein seviyelerinin düşürülmesi, ülseratif kolit, alkolizm.

Pek çok besin maddesi folik asit içerir; Nohut, mercimek, fasulye, tavuk/sığır karaciğeri, yumurta, ıspanak/brokoli/yonca/marul/maydanoz/nane gibi yeşil yapraklı sebzeler, tahıllar, fındık, ceviz, badem, lahana, şalgam, domates, kuşkonmaz, portakal/mandalina/greyfurt gibi narenciye, muz, kavun ve karpuz. Pişmiş ve uzun süre saklanmış gıdalarda folik asit miktarı düşer. Sebzelerin az suda ve hafifçe pişirilmesi gerekmektedir. Folik asid gereksinimi ilaç şeklinde alınarak ta karşılanabilir. Herhangi bir toksik etkisi olmamasına rağmen, doktor aksini önermedikçe, günlük alınacak doz 1 miligramı aşmamalıdır.