Psikoloji
Psk. Seyran Güneş
Uzm. Klinik Psikolog Seval Baysal
Psikolog Kimdir? Ne İş Yapar?
Psikolojinin en genel tanımıyla; davranışları ve zihinsel süreçleri bilimsel olarak inceleyen bilim dalı olarak söylenebilir. Yani; davranışı ve davranışın altında yatan süreçleri bilimsel olarak inceleyen çalışma alanıdır. Toplumumuzda; psikoloji teriminin tanımı ile ilgili herhangi bir sıkıntı olamamasına karşın; bu bilim dalıyla ilgili olarak çalışan kişilerin tanımlanması hakkında ciddi bir eksiklik vardır. Ülkemizde insanlar genelde ruhsal sorunlarla uğraşan kişilerin tanımlamasını yaparken psikolog ya da psikiyatristi aynı anlamda kullanmaktadır. Fakat bu iki terim birbirinden çok farklıdır. Bu kullanımla aslında eğitim alanları çok farklı olan iki meslek grubu birbirine karıştırılmaktadır. Psikiyatrist tanımı; Tıp fakültesinden mezun olmuş, arkasından 4 yıl psikiyatri uzmanlığı yapmış hekimler için kullanılır. Genel anlamda ruhsal sorunların tanı ve tedavisini yürütebilen, psikiyatrik ilaçları yazabilen ruhsal sağlık uzmanıdır. Psikolog tanımı ise; çeşitli üniversitelere bağlı fen-edebiyat fakültelerinden herhangi birinin psikoloji bölümünden “psikolog” unvanı ile mezun olmuş kişiler için kullanılır. Psikiyatrik hastaların tanılarına yardımcı olacak test ve ölçekleri uygulama(zeka, kişilik, dikkat, algı testleri) nöropsikolojik değerlendirme yapma, kişilere kişinin isteğine göre danışmanlık hizmeti sunma gibi görev tanımları vardır. Kişi ne zaman danışmanlığa ihtiyaç duyar? Danışmanlık ne içerir? Aşağıdaki yazı bu gibi sorulara cevap oluşturmak için yazılmıştır.
“Hiçbir şey iyi ya da kötü değildir. Düşüncelerimiz onu belirler.” (Shakspeare)
Bu sözden yola çıkarak yaşadıklarımızın sonucunun; karşımızdaki kişinin bize ne dediği ya da ne yaptığı ile ilgili olmadığı; bizim ondan ne anladığımız, nasıl yorumladığımız ve kişilere ne tepki verdiğimiz ile ilişkili olduğu sonucuna varabiliriz.
Düşünceyi yeniden yapılandırmak, algılarımızdan bağımsız; salt değerlendirmek, dünü bugünden ayırıp,bugüne dünden tepkiler vermemek; bize ait olmayanı bizden ayırmak, neden-sonuç ilişkisi kurarak duyguları birbirinden ayırt edip; çıkarımlarda bulunmak, yetişkin gibi tepkiler verip, hayatı bir yetişkin gibi sürdürmek, kendimizin ve ne hissettiğimizin farkında olmak, hatalarımızı görüp, hataları tekrarlamamak, iletişimi öğrenmek adına kişilerin belli zaman aralıklarında uzman birinden, objektif bir bakış açısıyla yardım alması gerekmektedir. Çünkü bir kitabı yakından okuduğumuzda harflerin birbirine karışması, yazıyı okuyamamak gibi, kişi de kendine yakından bakarsa kendini okumakta ve yorumlamakta sıkıntıya düşer. Kendine dışarıdan bakmayı sağlayan objektif bir göz yaşam kalitesini arttıran bir unsurdur.
Kişiler sosyal yaşamda farklı rollere bürünüp; bunun gereğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu durum zaman zaman başarısız olduğunu düşünüp toplumsal çekinikliğe; zaman zaman başarılı olduğunu sanıp yanlış yapmaya devam etmekle sonuçlanmaktadır. Rollerimizin gereğini yerine getirmek için çabalamak; aslında küçük bir bedene büyük ya da büyük bir bedene küçük giysi giymeye çalışmak gibidir. Her iki durumda da durmaz. Bu yüzden; hayattaki duruşumuzu belirlemek ve sağlamlaştırmak adına adımlar atmamız gerekmektedir. Bunu da ancak kendimizin farkında olup, kendimize dışarıdan bakmayı becererek yapabiliriz.
Doğumla birlikte hepimiz için bir mesaj bombardımanı başlar. Bu mesajlar farklı derecelerde de olsa bizi örseler. Her çocuğun en temelde yaşadığı örselenme herkesin fiziksel olarak ondan büyük olması, yani devler dünyasında yaşıyor olmasıdır. Çocuk herkesin ondan fiziksel olarak büyük olduğu gerçeği ile yüzleşmeye çalışırken bir de bu devlerin her şeyi çok bilmesi ve ona neler yapması gerektiği ile ilgili direktiflerine maruz kalır. Ve bu durum ortaya evrensel bir kader ve kaçınılmaz bir gerçek ortaya çıkartır. O da her çocuğun daha doğumla birlikte örselendiği ve bunun kaçınılmaz bir durum olduğu gerçeğidir.
İşte bu süreç çocuğun “ben iyi değilim veya ben yetersizim” mesajı almasına neden olur. Ve çocuk kararlar almaya başlar. Bu kararlar her duruma uyarlanabilir milyonlarca kararı içerir. Ve “bugunkü ben”i yaratır. Hayatımızı yöneten, yapmadan edemediğimiz, yapmadığımızda kötü, sıkışmış hissettiğimiz, nereye gitsek yanımızda götürdüğümüz bu kararlar tekrarlayan senaryolar yaşamamıza neden olur. Bu kararların şekillendiği süreç iki yaş civarı başlar,7 yaşında taslakları hazırlanır, 12 yaşta tüm rötuşları ile yaşamda kullanılabilir hale gelir. Kiminle evlendiğimiz ya da evleneceğimiz, hangi mesleği seçtiğimiz ya da seçeceğimiz, başımıza nelerin geleceği ya da geldiği bu kararları nasıl aldığımızla doğrudan ilişkilidir. Mesela; çocukken “sen sevilecek, istenecek biri değilsin” mesajına (sözlü veya sözsüz) maruz kalmış ve çocukken “ben istenmeyen ve sevilmeyen biriyim” kararını almış biri kendini sevmeyen ve istenmediğini hissettiren herkese daha yakın olacaktır. Eğer bu bir kadında kendisine bunu hissettiren bir adamla evlenecek, muhtemelen de tüm hayatını o adamdan şikayet ederek geçirecektir. Tabi ki bu bir örnek. Kararları incelemek, nerde, nasıl alındığına iyice bakmak gerekmektedir.
Danışmanlıkta bunları yeniden yapılandırma, çocukken aldığımız kararlara bir de şimdiki yetişkin halimizden bakıp, değerlendirme yapılmaktadır. Bunların dışında günlük hayatta baş edemediğimiz sorunlar, kişilik çatışmaları, sosyal çekiniklik, kafamızdan atamadığımız ve tekrarlayan düşünceler, obezite, ergenlik sorunları ve aile çatışmaları, aile eğitimi ve çocuk gelişimi hakkında daha sağlıklı bilgiler edinebilmek; birey olmayı gerçek anlamıyla becerebilmek ve sağlıklı bireyler yetiştirebilmek için danışmana gitmenizi önermekteyiz. Siz iyi olmadan bir başkasını iyi edemezsiniz bu yüzden unutmayın, önce siz; sonra başkaları...